Küresel Isınma
Merhaba Bilim Dostları,
Bu seferki konumuz, hani bugünlerde özellikle yazılı basında sıkça okuduğumuz ama hiçbirimizin önemsemediği hatta aldırış etmediği büyük ve korkunç tehlike: KÜRESEL ISINMA…
Bir kitap okuyorum şu aralar… İsmi “Nil’de Ölüm”… Bu kitapta 4200 yıl önce Eski Mısır’da küresel ısınmadan dolayı meydana gelen ölümcül kuraklık anlatılıyor. Anlatılanlar kesinlikle hayal mahsulü değil, bilakis bilimsel verilere dayandırılan gerçeklerdir. Öyle bir kuraklık ki, binlerce insan açlıktan ölmüş, hatta insanlar bu kuraklıktan meydana gelen kıtlıktan dolayı kendi çocuklarını yeme noktasına gelmişlerdir.
-İnanın bunları okurken kendimi bir an orada hissettim ve tüylerim diken diken oldu.- Üstelik yapılan araştırmalarda bu kıtlık ve kuraklığın sadece Eski Mısır’da değil bütün dünyada kendini gösterdiği kanıtlanmıştır. Yani küresel ısınma, deprem ve sel gibi sadece bir bölgeyi tahrip etmez, bütün dünyayı tehdit eden bir durumdur.
Nitekim dünyada bu tehlikeyle ilgili birçok toplantı, konferanslar yapılıyor ve sözleşmeler imzalanıyor. Ama yine de bu konuya çözüm bulunamıyor. Çözüm bulunamamasının sebebi insanın bitmez tükenmez bencilliği ve zengin olma hırsı…
Dünyayı kanserli bir insana benzetecek olursak kanser gün geçtikçe bütün her yere yayılıyor ve dünyanın durumu gün geçtikçe ağırlaşıyor.
Peki, nedir bu tehlike? Küresel ısınma neden insanlık için büyük bir tehdittir? Nasıl önlenebilir? Türkiye’de ve dünyada insanlar bu tehlikenin ne derece farkında? Bu tehlikeye karşı Türkiye’de ne gibi önlemler alınıyor? Türkiye bu olaydan ne derece nasibini alıyor?
İşte beraberce bu sorulara yanıt arayacağız…
Küresel Isınma Nedir?
Küresel ısınma, insanların çeşitli aktiviteleri sonucu meydana gelen ve “sera gazları” olarak nitelenen bazı gazların artması sonucunda, yeryüzüne yakın atmosfer tabakaları ve katı yeryüzü sıcaklığının yapay olarak artması sürecidir.
Şimdi bu tanımı açalım:
İnsanların çeşitli aktiviteleri derken, doğanın katledilmesi için gereken ne varsa yaptığı yani, kendi bindiği dalı kestiği aktivitelerdir: Ormanların tarla haine getirilmesi, sanayileşme ve ısıma adına havanın kirletilmesi, deodorant kullanması, buzdolabı kullanması… Bu aktivitelerden daha da yazmaya kalksam yazım bitmez.
Sera gazları derken güneşten gelen ışın enerjisinin yeryüzüne kadar gelmesini engellemeyen, (ya da çok az engelleyen) ışın enerjisinin katı yeryüzüne çarptıktan sonra oluşan ısı enerjisi dalgalarının yeniden atmosferin üst tabakalarına doğru yükselmesini engelleyen gazlardır. Bu gazlar, Karbondioksit (CO2), Metan (CH4), Azot oksitleri (NO, NO2, NO3), Kloroflorokarbon (CFC) ve su buharı (H2O)’dır.
Bu gazlar yoktan var olmadı. Bu gazları biz üreterek atmosfere yaydık. Peki, nedir bu gazların kaynakları?
Karbondioksitin (CO2) kaynağı, ağaçları ve yeşillikleri yok edilmesiyle meydana gelen Karbondioksit-Oksijen dengesizliğidir.
Metanın (CH4) kaynağı, kullanılan fosil yakıtlarıdır. (Kömür, petrol ürünleri gibi)
Azot oksitlerinin kaynağı, filtresiz fabrika bacalarıdır.
Kloroflorokarbonun (CFC) kaynağı, buzdolabında soğutmayı sağlayan gazdır.
Yeryüzüne yakın atmosfer tabakalarından kasıt yağış, sis gibi doğa olaylarının gerçekleştiği katmandır.
Katı yeryüzünden kasıt ise, üzerinde yaşadığımız katmandır.
Yapay olarak artması süreci, Sera etkisi dediğimiz olaydır. Sera bildiğimiz gibi güneş ışınlarının rahatça girdiği bir cam veya şeffaf, ışığı geçiren bir maddeden yapılan bir yerdir. Bu yerin özelliği güneş ışınlarıyla oluşan ısıyı dışarıya kolay kolay çıkarmamasıdır. İşte kışın bitkilerin yaşaması ve ürün vermesi için gerekli ısı böylece sağlanmış olur. İşte bu sera gazları bir cam veya şeffaf madde işlevi görürken dünyamız da bir sera haline gelmiştir. Ama bizim için tehlike arz eden kontrolsüz ve camını kıramadığımız bir sera…
Küresel Isınma Neden Tehlikelidir?
M.S. 2000, Temmuz ayının ortaları…
Dünyanın çeşitli bölgelerinden ilginç ve ürkütücü meteorolojik olaylar ile ilgili haberler geliyor. Kimi yerde aşırı sıcaklıktan can kayıpları olurken, bir başka bölgeden mevsimsiz bir kar fırtınasında insanlar yaralanıyor:
İspanya’nın Melilla bölgesinde hava sıcaklığı birkaç dakika içinde 170C yükseliyor. Bu olay bir süre sonra yeniden tekrarlanıyor.
Aynı gün ve saatlerde Suudi Arabistan’ın kavurucu sıcaklarından kaçmak için dağlık Asur bölgesinde piknik yapan 75 kişi hiç alamet yokken kar fırtınasından yaralanıyor.
Yine o günlerde Pakistan’da yağan şiddetli yağışlar nedeniyle meydana gelen selde 200 kişi ölüyor.
Bu olaylar daha başlangıç…
Bilim adamları yaşanan bu garipliklerin gittikçe hem de şiddetini arttırarak tekrarlanacağını belirtiyor. Ama küresel ısınmanın biz insanoğluna yapacağı en büyük yıkım SUSUZLUK olacaktır ki, bu durum kendini yavaş yavaş hissettirmeye başladı. Su yaşamın temel kaynağıdır. Su olmazsa yaşam olmaz. Burada basit bir mantık çıkarırsak:
“Su kaynakları gün geçtikçe tükeniyor, yani yaşam her geçen gün tükeniyor.”
Türkiyede'ki Durum
Türkiye’de maalesef bu konu pek ciddiye alınmıyor ve maalesef insanımız doğaya bitmez tükenmez kaynakmış gibi bakıyor. Bu vurdumduymaz görüş toplumun her kesiminde hakim bir görüştür. Nitekim bundan yıllar önce DSİ Amik Gölünü bataklık alan diyerek kurutmuş ve tarım arazisi yapacağım diye orada yaşayan bütün canlıları katletmiştir ve şu an orası bir tarım arazisi değil çorak bir topraktır. Ülkemizde bu şekilde birçok göl ve sulak alan yok edilmiş ve birçok canlının nesli tükenmiştir.
Yakınlarımızdan örnekler verecek olursak Sapanca Gölü’ne Sakarya’nın bütün pisliği akıtılmış ve fosseptik çukuru olarak kullanılmış ve tehlike anlaşılınca şimdilerde komisyonlar kurularak bu göl kurtarılmaya çalışılmaktadır.
Ülkemizdeki doğal kaynaklar yok olmaktadır. Bunun bir örneğini verecek olursak Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde “Karaman’dan Ankara’ya giderken başının sadece 2 kez güneş gördüğünü belirtmiştir. Şimdi oralarda tek bir ağaç yok. Varın gerisini siz düşünün…
Yazımı bitirirken bilinen ama pek de önemsenmeyen bir sözle bitireceğim:
“Biz bu dünyayı atalarımızdan miras olarak almadık, biz bu dünyayı çocuklarımızdan ödünç aldık.”
0 YORUMLAR
Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...