Mucize Sürüngenler
Ağaç Kurbağalarının Kış Uykusu
azı kurbağaların kış uykusu sırasında vücutlarında buz kristalleri oluştuğu keşfedilmiştir. Kışın don olaylarının görüldüğü coğrafi bölgelerde yaşayan bu canlılarda kış uykusuna yattıklarında hiçbir hayat belirtisi görülmez. Kalp atışı, nefes alışverişi ve kan dolaşımı tamamen durmuştur. Buz; kurbağanın derisini, karnını ve kas liflerini tamamen kaplamıştır. Aort damarı kesildiğinde dahi kanama olmaz.; kalp ve diğer hayati organlar soluk bir renktedir. Kol ve bacaklar sert, gözler ise pusludur. Buzlar çözüldükten sonra görülen ilk hayat işareti kalbin tekrar atmaya başlamasıdır. Hayvan ilk önce seri halde nefes alıp verir. Ağaç kurbağası gibi diğer canlılardaki en önemli özellik bol miktarda glikoz üretebilmektir. Glikoz, donmuş kurbağanın vücudunda oldukça önemli bir rol oynar. Hücrelerden su çekilmesini önleyip, büzülme olayını engellediği için kurbağanın hücreleri bu donma olayından hiçbir zarar görmez.
Bilim ve Teknik Dergisi, Sayı:266, Cilt:23, Ocak 1990
Anollerin Renkli Keseleri
Anoller başları üçgen biçiminde, uzun çeneli bir kerten kele türüdür. İnce vücutları ve kamçıya benzer kuyrukları vardır. Ayaklarında ise hem sivri tırnakları hem de eklemlerinden birinde oluklar şeklinde yapışkan yastıkçıklar vardır. Anol bunların yardımıyla dimdik duvarlara bile tırmanabilir. Erkeklerin boyunlarında ise yassı bir kese bulunur. Bu kese heyecanlandıkları zaman kaslar yardımıyla genişler. O zaman deri de gerilir ve pullarının arasındaki ilginç ve renkli şekiller ortaya çıkar.
Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Sürüngenler, s. 154
Suda Yürüyen Kertenkele
Suda yürüyen kertenkele saniyede 20 adım atarak suyun üstünde çılgınca koşar. Ayakları suya değdiği anda, her bir parmak iyice kasılarak ayağın yüzey alanının artmasını ve suyu kolayca itmesini sağlar. Böylelikle ayaklar, vücudun ağırlığını rahatlıkla dengelerler. Kertenkelenin ayakları suyu ittiğinde, bir hava baloncuğu oluşturarak fazladan destek sağlar ve diğer ayağın dönüşünü tamamlayıp suya değmesi için zaman kazandırır. Ağırlık ikinci ayağa aktarılırken kertenkele, baloncuk yok olmadan önce birinci ayağını sudan çeker. Hava baloncuğu çok önemlidir, çünkü ayağı doğrudan suya değecek olsa, kertenkele suya düşebilir. Ayrıca kertenkelenin hareketi insanla kıyaslandığında, insanın bu hareketi gerçekleştirebilmesi için saniyede 30 m. koşması ve azami kas esnemesinin 15 katı bir esneme yapması gerekir ki, bu olanaksızdır.
Scientific American, Eylül 1997, s.68
Timsahların Yuvaları
Florida Everglades'de yaşayan dişi timsah, yumurtaları için çok farklı bir yuva hazırlar. Önce çürümüş bitkileri çamurla karıştırır ve bu bitkilerden yaklaşık 90 cm. yüksekliğinde bir tepecik yapar. Tepeciğin üzerinde bir çukur oluşturur ve bu çukurun içine birkaç düzine olan yumurtalarını yerleştirir. Yumurtaların üzerini ise yine topladığı bitkilerle örter. Sonra yumurtaları için tehlike oluşturabilecek hayvanlara karşı yuvayı gözetlemeye başlar. Yumurtalar çatlamak üzereyken yavruların seslerini duyan timsah, yuvanın üzerindeki bitkilerden oluşan örtüyü kaldırır. Yavrular hızla yukarı doğru tırmanırlar ve anne timsah yavrularını ağzına alarak onları suya kadar ağzının içindeki kesede taşır.
Yılanlardaki Isı Algılayıcı Sistem
Çıngıraklı yılanın başının ön kısmındaki yüz çukurlarında bulunan ısı algılayıcılar, çevresindeki avın vücut sıcaklığının neden olduğu infrared ışınını saptar. Bu saptama, ortam sıcaklığındaki 1/300'lük bir derece artışını saniyenin binde 35'i kadar kısa bir sürede tespit edebilecek kadar hassastır.Bu hassasiyet o kadar fazladır ki, yılan kendisinden uzaklaşmış olan avının ayak izlerinden yayılan ısıyı tespit ederek onu takip edebilir. Yılanın bu hassas ısı algılama duyusu sadece av bulmaya yaramaz.
Yılan soğuk kanlı bir hayvandır. Yaşadığı ortam 30 derecenin üzerinde olduğunda normal yaşamsal etkinliklerde bulunabilir. Isı algılayıcılar, kışları geçirecekleri sıcak bir mağara veya ağaç kovuğu bulmalarındaki en büyük yardımcılarıdır. 14 yılan familyasının sadece ikisinde ısı algılayıcılar vardır. İki familyanın sahip olduğu algılayıcılar arasında yapısal olarak farklılıklar vardır.
Engerek yılanlarındaki algılayıcılar bir çukurun içinde yer alırlar. Bu çukur Hayvanın başının ön tarafında, gözlerin aşağısında açıklıkları ileri doğru bakacak şekilde konumlanmışlardır. Bu sayede hayvan en büyük silahı olan zehirli dişleri ile gece görüş sistemini beraber yöneltebilir.Çukurlar birkaç milimetre çapında ve 5mm. Kadar derinliktedir. Deliğin içi bir zar aracılığı ile ikiye ayrılır. Böylece oluşan iki hacim iç ve dış odacık diye adlandırılır. Yılanın kafasında, zarın içine sonlanan ve trigeminal olarak adlandırılan iki sinir kolu vardır. Hayvanın avından kaynaklanan ısı elektrik sinyallerine çevrilir. Trigeminal sinirin görevi bu sinyalleri beyine göndermektir. Beyinin ısı sinyallerini algılayan kısmı "terminus"tur. Sinir kolu terminusa yaklaştıkça üzerindeki özel kaplama malzemelerini kaybetmeye başlar. En sonunda geniş ve yayvan bir yapı halini alır. Bu yapının uçlarında mitekondri denen küçük hücresel yapılar mevcuttur. Isı uyarısı bunlara uğradıklarında yapısal olarak değişime uğrarlar. İşte avın algılanmasında bu değişim sayesinde gerçekleşmektedir. Bugün algılama sisteminin tam olarak nasıl çalıştığı bilinmiyor. Ancak bilim adamlarının bildiği bir şey var ki, algılamanın tamamen özel bir yapı da gerçekleşen karmaşık bir süreç sonunda gerçekleştiği. Yılanın ısı algılayıcı sistemi kendi vücut ısısından bağımsız olarak çalışmaktadır. Sistem uyarı başlar başlamaz çalışmakta sonra tepki vermemektedir. Sırf bu bile hayvanın sisteminin, tesadüflerden uzak inceden inceye yapılmış bir planlamanın ürünü olduğunu göstermektedir. Eğer ısı algılayıcıları, hayvanın kendi vücudundan yayılan ısıyı da dikkate alsaydı sistem sürekli olarak sinyal verecekti. Bu sinyaller yılanın çevredeki ısı kaynaklarından aldığı sinyalleri perdeleyecek ve sistemi felç edecekti.Yılan, koku alma organı olan çatal dilinin yardımıyla, koyu karanlıkta yarım metre ilerisinde yere çömelmiş hareketsiz bir farenin durduğunu anlayabilir. Ortama gece karanlığı olmasına karşın, ısı algılayıcı sistem sayesinde avının yerini hatasız tespit eder. Yılan önce ona sessizce sokulur, saldırı mesafesine girer, ardından boynunu yay gibi gerer ve avının üzerine büyük bir hızla atılır . Bu sırada 180 derece açılabilen güçlü çenesindeki dişlerini avına geçirmiştir bile. Tüm bunlar, bir otomobilin yarım saniye içinde sıfırdan 90 km/saat hıza erişmesi ile eşdeğer bir süratte olup biter. Yılanın, avını etkisiz hale getirmek için kullandığı en büyük silahı olan 'zehir dişlerinin uzunluğu 4 cm kadardır. Bu dişlerin içi oyuktur ve zehir bezlerine bağlıdır. Bez kasları, yılan ısırdığı anda büzülür ve zehri önce diş kanalına, oradan da avın cilt altına basınçla püskürtürler. Yılan zehri, ya avın, merkezi sinir sistemini felce uğratır ya da kanını pıhtılaştırarak ölümüne neden olur. Bazı yılanların 0,028 gramlık zehri, 125.000 fareyi öldürecek kadar güçlüdür. Zehir, avın yılana bir zarar vermesini engelleyecek kadar çabuk etki eder. Artık yılanın yapacağı iş, felce uğramış avını son derece esnek olan ağzıyla yutmaktır.
Yapılan bir deneyde yılanın, ısı algılayıcısı ve dilinin ortak çalışması sayesinde ısı kaynağının bir av olup olmadığını tespit edebildiği anlaşılmıştır. Karanlık ortamda hayvanın önüne bir sıcak kum torbası ile cesedi soğumuş bir fare bırakılmıştır. Yılan ilk başta torbaya hemen hamle etmekte ancak yemeye çalışmamaktadır. Fareden bir ısı yayılmamasına karşın ona rastlayınca diliyle yoklamakta ardından da yemeye başlamaktadır. Eğer böyle olmasaydı hayvan her ısı kaynağına saldıracak belki de sokarak boş yere uğraşmış olacaktı. Ancak iki duyu sisteminin birbirini destekleyecek şekilde yaratılması sayesinde böyle bir durum ortadan kaldırılmış olmaktadır.
Yılanın zehirli oluşu herkesçe bilinen bir konu olduğundan, hemen hiç kimse bunun nasıl olabildiği üzerinde düşünmez. Oysa, bir hayvanın gece görüş sistemi ve başka bir hayvanı zehirleyerek öldürme gibi bir "teknoloji"ye sahip olması, gerçekten de şaşırtıcı ve olağanüstüdür.
Ortada alışılmışın dışında ve ancak "mucize" terimiyle ifade edilebilecek olağanüstü bir olay vardır. Doğanın ise, "doğaüstü" olan mucizeyi yaratması gibi bir durum söz konusu olamaz. Doğa, çevremizde gördüğümüz düzenin tümüne konulmuş bir isimdir.Kavramları doğru tanımlamak gerçekleri ortaya çıkarır. Kavramları karıştırmak ise inkar edenlerin bir özelliğidir. Bunu da gerçekleri örtbas etmek, değiştirmek amacıyla yaparlar.
Yılanın ağzında yer alan zehir sistemi, son derece karmaşık ve hesaplı bir sistemdir. Bu sistemin işlemesi için hayvanın içleri oyuk özel "zehir dişleri" olması, bu dişlere bağlı zehir bezleri olması, bu bezlerin içinde düşmanlarını anında felç edecek kadar güçlü bir zehrin oluşması ve hayvan avını soktuğu anda bu sistemi çalıştıracak bir refleksin ortaya çıkması gerekir. Bu çok parçalı sistemin tek bir parçası dahi olmasa, sistem çalışmaz. Bu da yılanın avlamak için seçtiği hayvanlara yem olmasıyla sonuçlanacaktır. Hayvanın ısı değişikliklerini ve kokuları algılamadaki olağanüstü yetenekleri de karşı karşıya olduğumuz dizaynın ne denli detaylı olduğunu gösterirler.
"The Infrared Receptirs of Sanakes", R. Igor Gamow and John F. Harris, Scientific American, Mayıs 1973.
"Animal Engineering", Readings from Scientific American with Introductions by Donald Griffin, The Rockefeller University W. H. Freeman Com., San Francisco, ss.66-70.
0 YORUMLAR
Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...